İdrar yollarında taşın mevcut olması ile tanımlanmaktadır. Konsantre idrar içerisinde atılan tuzlar ve mineraller böbreklerin iç yüzeyinde tübül denilen ünitelerde zamanla taşa dönüşecek kristaller halinde çökeltiler oluşturmakta ve bu kristaller birleşerek taş hâline gelmektedir. Tipik olarak, kalsiyum oksalat veya kalsiyum fosfat en sık karşılaşılan türler olup, tüm oluşum taşlarının %70 ile %75’ini oluşturmaktadır. Böbrek taşlarının tekrarlama olasılığı oldukça yüksektir (%80). Yaş, cinsiyet, sıvı alımı, genetik, coğrafya, iklim ve mevsimsel etkenler, meslek gibi birçok faktör taş oluşumunda önemli rol oynamaktadır.
Sıvı Tüketimi; Böbrek taşının önlenmesinde en etkili diyet önerilerinden biri hastaların sıvı alımının artırılmasıdır. Ulusal Diyabet, Sindirim ve Böbrek Hastalıkları Enstitüsü, gün içerisinde 2-3 L sıvı alımının sağlanması gerektiğini belirtmektedir. İklim koşullarına ve bireyin fiziksel aktivite düzeyine göre günlük gereksinmenin değişebileceği bildirilmektedir. Günlük idrar hacmi 2 L’den daha fazla olan bireylerde böbrek taşı yenileme riskinin azaldığı belirlenmiştir. Literatürde de bu mekanizmaya uyumlu olarak idrar yoğunluğunun azalması sonucu idiyopatik (nedeni belli olmayan) kalsiyum taşı görülme sıklığının arttığı belirtilmektedir. Diğer taraftan gazlı içeceklerin taş riskini artırdığı ifade edilmektedir. Yüksek fruktozlu mısır şurubu kullanımındaki artışla parelel olarak, böbrek taşı görülme sıklığında da bir artış olduğu bildirilmiştir.
Sodyum; Düşük sodyumlu diyet, oksalat ve kalsiyum atımını önemli ölçüde azaltmaktadır. Sodyum ve kalsiyum renal tübülde aynı bölümden emildiği için sodyum, idrar ile kalsiyum atımını artırmaktadır. İdrardaki yüksek kalsiyum ise oksalat ve fosfor ile birleşip taş oluşturabilmektedir. Bu nedenle, kalsiyum oksalat veya kalsiyum fosfat taşı olan bireylerde önerilen besin alım miktarı düzeylerinin altında (2.300 mg/gün) sodyum tüketilmesi, sodyum tüketiminin sınırlandırılması gerektiği vurgulanmıştır.
Protein; Aşırı hayvansal protein tüketimi böbrek taşı oluşum riskini artırmaktadır. Amerikan Üroloji Birliği, kalsiyum taşı olan hastaların meyve- sebze tüketimlerini artırması; süt ürünleri haricindeki diğer hayvansal protein kaynaklarının tüketimlerinin kalsiyum taşı ve ürik asit taşı olan hastaların süt ürünleri dışındaki diğer hayvansal protein kaynaklarının tüketimlerinin ve sistin taşı olan hastaların ise protein tüketimlerini sınırlandırması gerektiğini “uzman görüşü” olarak belirtmiştir. Özellikle tekrarlayan taş oluşum riskini azaltmak için kalsiyum taşı olan bireylerde, diyet proteini alım önerisi vücut ağırlığı başına günlük ‘’0,8-1,0 g/kg/gün’’ şeklinde ifade edilmektedir.
Kalsiyum ve Oksalat; Daha önceleri kalsiyum oksalat taşına sahip bireylerde düşük kalsiyum içeriği olan bir tıbbi beslenme tedavisi uygulanması söz konusu iken, son yıllarda ise düşük kalsiyumlu diyetlerin, kalsiyum oksalat taşlarının önlenmesinde ve tedavisinde etkin olmadığı belirtilmektedir ve besinlerle tüketilen kalsiyumun, kalsiyum oksalat taşı riskini artırmadığı belirtilmektedir. Besinlerle tüketilen kalsiyum ise kalsiyum oksalat taşı riskini artırmamakla birlikte, aynı zamanda bağırsaklarda oksalata bağlanarak oksalat emilimini ve idrar konsantrasyonunun azalmasına neden olmaktadır. Genel önerilere bakıldığında; kalsiyum taşı olan bireylerde diyet kalsiyumunun 800-1.000 mg/gün olması, yaş ve cinsiyete özgü alım önerilerinin altına inilmemesi gerektiği ifade edilmektedir. Kalsiyum oksalat taşı olan hastaların; yüksek oksalatlı besinlerden (ıspanak, buğday kepeği, yer fıstığı, ravent (yayla muzu), pancar, çikolata, miso, tahin, beriler, kakao, çay, buğday tohumu, pekan cevizi, çikolata) uzak durmaları önerilmektedir. Yine bu hastaların tıbbi beslenme tedavisinde yüksek kalsiyum içeriği olan besinlere, oksalat emilimini azaltmak adına yer verilmelidir. Gereksiz yere yapılan kalsiyum kısıtlamalarından, kemik mineral yoğunluğunu azaltması ve kırık riskini artırması nedeni ile sakınılmalıdır.
C Vitamini; Askorbik asit, metabolize olduğu zaman oksalata dönüşmektedir. Bundan dolayı fazla C vitamininin böbrek taşı oluşumunda rol oynayabileceği ileri sürülmektedir. Bu konuda yapılan meta-analiz çalışmasında fazla C vitamini tüketenlerde daha sık böbrek taşı oluştuğuna dair güçlü bir ilişki bulunmamıştır.
Potasyum; Taş oluşum görülme sıklığını %50 oranında azaltan potasyum alım düzeyi 4.680 mg/gün olarak belirlenmiştir. Yapılan bir araştırmada; kalsiyum tüketimleri en yüksek olan grubun en düşük olan gruba göre; sıvı, potasyum, magnezyum tüketimlerinin de daha yüksek olduğu saptanmıştır. Obezite; Kalsiyum taş oluşumuna neden olmaktadır. Ayrıca, fazla kilolu olma durumu ürik asit taş oluşum riskini artırmaktadır. Obez bireylerde metabolik değişiklikler nedeni ile idrar taşı oluşum riskinin arttığı belirlenmiştir. Yapılan bir araştırmada; beden kitle indeksinin >30 kg/m2 olması ile böbrek taşı oluşumu arasında pozitif ilişki bulunmuştur. Bu nedenle ideal kiloya düşülmelidir.
Beslenmeye Dair Diğer Etmenler; Düşük karbonhidratlı diyetin, özellikle ürik asit taş oluşum riskini artırdığı ifade edilmektedir. Yüksek meyve-sebze, orta-az yağlı süt ürünleri ve düşük hayvansal protein içeriği nedeni ile de “Hipertansiyonu önlemek için diyet yaklaşımları” diyetinin böbrek taşı oluşum riskini azaltabileceği belirtilmektedir. Yeme bozukluklarına sıklıkla eşlik eden kusma ve laksatif kullanma gibi arındırma alışkanlıkları, kalsiyum oksalat taşı ve kalsiyum fosfat taşı oluşum riskini artırabilmektedir. Ayrıca, protein tozlarının kullanım miktarı ve sıklığının arttığı durumlarda ve yüksek şeker içeren diyetlerin kronik kullanımı ile de yine kalsiyum oksalat taşı ve kalsiyum fosfat taşı oluşum riskinin arttığı belirtilmektedir.